Askeri öğrencilerin sesini duyuyor musunuz?
Aralarında 18 yaşında olan da vardı, 20, 21, 22 yaşlarında olan da…
O gece yaşanacak olan hiçbir şeyden haberleri yoktu. 15 Temmuz gecesi, komutanlarının “tatbikata gidiyoruz” talimatıyla emir-komuta zinciri içerisinde kendilerine emredilen yerlere gittiler.
Ardından hiç ummadıkları bir çatışmanın içinde kaldılar. Sonrasında yaşadıkları dram, ifade edilmesi zor, vicdanı olan her insanın “bu nasıl bir adalet” diyerek isyan edeceği cinsten…
Belki duydunuz, belki de duymadınız. Duymadıysanız bir ayıp, duyup da dayatılan adaletsizlikler hakkında hiçbir şey söyleyemiyorsanız çok daha büyük bir ayıp…
Yalnızca üstlerinin talimatlarına uyan ve bundan dolayı müebbet hapis cezaları alan 355 askeri öğrencinin tutukluluğu, 5 yıldır devam ediyor. Tutuklu olmayan birçok öğrenci de KHK’yla kapatılan okullarından mezun olamadılar, eğitimleri yarıda kaldı ve ne yapacaklarını bilemeyerek kimisi yurtdışına kimisi de ülkenin çeşitli üniversitelerine dağıldılar.
Seslerini çeşitli yollardan duyurmaya ve kendilerini ifade etmeye çalışan askeri öğrencilerin adalet taleplerini duyabilenlerin sayısı ise hala ne yazık ki çok az.
70 öğrencinin müebbet cezaları hakkında Yargıtay bozma kararı vermesine rağmen bu öğrenciler hala tahliye edilmiyor.
İktidar bütün kinini, nefretini gencecik öğrencilerden çıkarıyor.
Her hafta cuma günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde adalet taleplerini dile getirerek eylem yapan Koşulsuz Adalet Hareketi’nin geçtiğimiz haftaki eylemini, Askeri Öğrenci Komitesi üstlendi.
AİHM önünde toplanan bir grup öğrenci, uluslararası mahkemeye çağrıda bulundu.
O gece Yalova’da kampta olanlardan biri de 3. sınıf öğrencisi Rıdvan Aydın’dı.
Aydın, AİHM önünde, diğer askeri öğrenci arkadaşlarıyla birlikte yaptığı açıklamada, gecenin karanlığında hiçbir şeyden habersiz silahlarıyla otururlarken bir arkadaşının edindiği radyodan haberleri dinleyince Binali Yıldırım’ın kalkışmayla ilgili açıklamalarını duyduklarını ve saat 00.30-1 gibi durumun ancak farkına vardıklarını söylüyor.
“İlk düşündüğümüz şey demokratik tarafta olup olmadığımızdı” diyen Aydın, ne olduğunu anlayamadıklarını ve yaptıklarının yalnızca emirlere itaat etmek olduğunu belirtiyor.
Beş yıl önce çıkarılan bir KHK ile kapatılan askeri okullardan yaklaşık 17 bin öğrenci ihraç edildi. Anayasaya aykırı bir şekilde, herhangi bir yargılama yapılmadan dönemin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan KHK’lar askeri öğrencilerin bütün bir yaşamlarını etkileyecek sonuçlar doğurdu.
Bu okullardan ihraç edilen bir diğer askeri öğrenci Enes Bekkaya ise AİHM önündeki konuşmasında, “Eğer mümkün olsaydı tüm askeri öğrenciler tutuklanırdı ancak hepimizi tutuklamaları mümkün olmadığı için eğitim haklarımız ellerimizden alındı” diyor.
Türkiye’de, adaletsizliklere karşı verilen mücadele, bütün kesimlerin katılımıyla yapıldığında gerçekten olumlu sonuçlar verebiliyor. Ancak bazı konular var ki, vicdanları ne kadar çok sızlatsa da görülmek, duyulmak, konuşulmak istenmiyor.
O konulardan biri de askeri öğrenciler meselesi. Son 5 yılda yaratılan korku ikliminin en çok korkulan konularının belki de başında geliyor.
Ankara’da, meydanlarda askeri öğrenci annesi Melek Çetinkaya’nın neredeyse tek başına sürdürdüğü mücadele, bu sorunun daha da görünürlük kazanmasını sağlasa da Türkiye’nin yargısal sorunlarını çözebilmek için bu sorunlara karşı topyekûn bir mücadele gerekiyor.
Her gün sayısız adaletsizliklerle karşılaştığımız bu karanlık iklimde, haksızlıklara karşı sessizliği sürdürmek yalnızca zulmü artırır. Haksız kişi, bu haksızlıkları uygularken karşısında direnmeyen bir insan, grup ya da halk bulduğunda, haksızlığının kendisine sunulan bir armağan olduğunu zanneder.
Eğer bir halka, topluluğa, belli bir kesime zulmediliyor ve zulmedilen grup buna karşı sessizliğini bozamıyorsa adalete olan inanç da kaybolur.
Yine eğer belli bir ideolojik, etnik ya da dindar bir gruba, mahalleye zulmedilip başka bir mahalle buna sessiz kalıyor ya da bu zulmü destekliyorsa o zaman da adaletsizlik daim olur.
Adaletsizliğe karşı yegane başarılı mücadele, din, dil, kimlik, aidiyet, yönelim, sınıf ayırt etmeksizin yapılır.
Özellikle son aylarda Türkiye’de büyüyen kaotik süreç ve gündemin çok hızlı değişmesi, birçok önemli konunun gözden kaçmasına sebep olabiliyor. Her adaletsizliği ancak altını çizerek vurguladığımızda adalete kavuşabiliriz.
Eğer Türkiye’de yaşıyorsak hiç durmadan hafıza tazelememiz gerekiyor. Gencecik insanların, parlak beyinlerin hapishanelerde çürümesini hiçbir vicdan kabul etmemeli.
İnsan, vicdan muhasebesi yapabildiği ölçüde insan.
Elzem olan ise, toplumsal vicdana dokunmak…