Koşulsuz Adalet Hareketi olarak kuruluşumuzun birinci yılında 39. Nöbetimizde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeydik. Yaklaşık bir yıl önce düşünce planında ilk tohumlarını attığımız Koşulsuz Adalet Hareketi olarak bizler, bu bir yıllık süreçte AİHM önünde gerçekleştirdiğimiz 39. Nöbetimizi tutuyoruz. Geride kalan onlarca nöbette 9 ÜLKEDEN, 33 FARKLI ŞEHİRDEN, 211 KİŞİ yaklaşık 110.000 kilometre yol kat ederek bu harekete destek verdi. Bu eylemlerde Türkiye’deki tüm etnik kesimlerin ( kürtler, ermeniler, mülteciler vs.) , tüm ideolojilerin  uğradığı insan hakları ihlallerini duyurmaya çalıştık.

  • Sokağa çıkma yasakları döneminde cesedi günlerce sokaklarda bekletilen insanlardan, Alevii vatandaşlarımıza uygulanan dini ayrımcılıklara kadar, Hakkındaki suçlamayı dahi öğrenmeden ve savunması alınmasından işinden aşından atılan yüzbinlerce KHK’lıdan, Selahattin Demirtaş’ın siyasi rehine olarak tutulmasına kadar, LGBTİQ+ bireylere uygulanan ayrımcılıktan, Harbiyelilerin uğradığı zulümlere kadar çok geniş yelpazede insan hakları ihlallerine değinerek AİHM’ni ve Avrupa Konseyini gerekli adımlar atmaya çağırdık.
  • 2002-2020 yılları arasında 15.557 yaşam hakkı ihlal edilen tüm kadınları andık. Siyasi mahpus kadınların ve trans kadın mahpusların cezaevlerinde şiddet ve ayrımcılığa önemli ölçüde maruz kalan kesimler olduğunu, çıplak arama vakalarının artmasının yanında bazı şüpheli ifadelerinde kadın şüphelilerin tacize ve tecavüze uğradığı kayıtlara geçtiğini vurguladık. Cumartesi annelerini , Ayşenur Parıldak’ı, Figen Yüksekdağ’ı ve daha nice kadınların yaşadığı ihlalleri burada seslendirmeye çalıştık.
  • Türkiye’nin İstanbul sözleşmesinden tek taraflı çekilmesine karşı olduğumuzu duyurduk. Kadın-erkek eşitsizliğinin günden güne daha da derinleştiği endişemizi dile getirdik.
  • 20 yılda 2.125 kişi yargısız infaz edilen ve fail-i meçhul sonucunda, 785 kişinin cezaevlerinde 82 kişinin ise gözaltında öldüğüne dikkat çektik, işkenceye ve kötü muameleye maruz bırakılan 56.900 kişi olduğunu ve bu sayıların giderek arttığını vurguladık.
  • Siyasi rehine olarak tutulan Selahattin Demirtaş’ı, Osman Kavala’yı derhal serbest bırakılması gerektiğini çağrısında bulunduk. Seçme ve seçilme hakkına riayet edilmediğini, 153 milletvekili veya belediye başkanının tutuklandığını 143 belediyeye kayyum atandığını hatırlattık.
  • Özellikle muhalifler üzerinde bir çeşit cezalandırma ve yıldırma yöntemi olarak kullanılan keyfi çıplak arama uygulamasının asla kabul edilemez bir yöntem olduğunu, sorumlu devlet personeli ve cezaevi yönetimlerine derhal buna bir son vererek, evrensel hukuk ilkelerine dönmeleri çağrısında bulunduk.
  • Türkiye’de mültecilerin olumsuz koşullarda yaşam savaşı vermesi, haksız geri gönderilmelere maruz bırakılması ve geri gönderme merkezlerinin olumsuz koşulları, halen devam eden insan hakkı ihlallerindendir. Avrupa’nın sadece mülteciler için tampon bölge oluşturmak maksadıyla Türkiye ile politik ilişkiler kurması, yapılan hak ihlallerini görmezden gelmesi oldukça üzücü olduğunu vurguladık.
  • Görevi başındayken katledilen ve daha nice tehlike altında görevlerini icra eden avukat meslektaşlarımızın sesi olmaya çalıştık. 2015 yılında hepimizin gözleri önünde işlenen ve hala aydınlatılamayan Tahir Elçi cinayeti ile maalesef avukatların karşı karşıya olduğu tehlikenin boyutunun nerelere ulaşabileceğini vurgulamaya çalıştık.
  • 0-6 yaş grubu en az 780 bebeğin hapishanelerde büyüdüğünü haykırdık. “Bir bebeğin hapsedilmesi, onun çocukluğunun hapsedilmesidir. Ailelerinin ilgi ve sevgisine muhtaç çocukların ya parmaklıklar ardında ya da ailelerinden mahrum şekilde büyütülmesi toplumun her kesimi için sarsıcıdır. Çocukların çocukluğunu çalmayın!” çağrısında bulunduk.
  • Beyaz Toroslarla başlayan ve günümüzde Siyah Transporter’larla gerçekleştirilen zorla kaybedilmelere dikkat çektik. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu anlaşması olan Roma Statü’sünde insanlığa karşı suçlar listesinde yer alan ve devletin muhalefeti sindirmek amacıyla başvurduğu zorla kaybetme suçunun failleri açısından zaman aşımının söz konusu olmadığının altını çizdik.
  • Polis şiddetine maruz kalan Alparslan Kuytul’u da, polis kurşunuyla öldürülen Berkin Elvan’ı da gündeme getirdik. Polisin öğrenmesi gereken yasalardaki yetkileri ile halkın güvenliğini temin etme görevleri olduğudur. Halkın güvenliğini tehlikeye düşürme polisin görevleri arasında yer almamaktadır. Yaptıkları her şiddet eyleminin işkence ve kötü muamele olarak zamanaşımına uğramaksızın karşılarına çıkacağını hatırlattık.
  • AİHM’in yıllardır karar vermediği ve Tutuklu bulunan 145 gazeteci ve yargılanmakta olan 200’den fazla gazetecinin dosyalarının ivedi bir şekilde incelenmesi gerektiği çağrısında bulunarak, AİHM’i harekete geçmeye çağırdık.
  • Eylemlerimizi AİHM önünde gerçekleştirmemizin sebebini tekrar hatırlatmak istiyoruz. Mahkeme, Erdoğan rejiminin 15 Temmuz sonrası OHAL uygulamalarını incelerken demokrasiyi korumayı değil de demokrasiyi kendine göre yeniden şekillendirdiği gerçeğini görmezden gelmektedir ve OHAL tedbirlerinin gerekliliği ve orantılılığı konusunda yetkin bir görüş belirtmekten kaçınmış, aciz bir tablo çizmiştir.
  • Bu kadar absürtlüklerin yaşandığı, bir muhalefet partisi vekilinin bile adil yargılanmasına tahammül edemeyen Türk iç hukuku AİHM gözünde nasıl hala etkili sayılmaktadır? Mahkeme bu tip kararlarında, Türkiye’deki iç hukuk yollarının erişilebilirliği ve mevcudiyetine ilişkin eleştirel olmayan örtük varsayımlara dayanan biçimci ve dar bir yaklaşım benimsemiştir.
  • Türkiye Cumhuriyeti Devletini uygulamayı taahhüt ettiği uluslararası anlaşmalara uymaya davet ediyoruz. Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AİHM kararlarına işine gelmediğinde uymamasının Sözleşme sistemini ve Konsey düzenini de apaçık tehdit ettiğini hatırlatıyoruz. Avrupa Konseyi’nin de Demirtaş ve Kavala Kararları gibi kesinleşen fakat uygulanmayan onlarca kararın infazı konusunda gerekli adımları atmaya davet ediyoruz.

Koşulsuz Adalet Hareketi olarak, Bundan sonraki süreçte de hedefimiz toplumun her kesimine yöneltilen insan hakkı ihlallerini Avrupa kamuoyu ile paylaşmak ve gerekli bilinirliği oluşturmaktır. Ayrıca AİHM’ni ve Avrupa Konseyi’ni sürekli harekete geçmeye ve önünde bulunan binlerce başvuruyu ivedilikle karar bağlaması için baskı kurmaya ve ayrıca karar verilmiş dosyaların uygulamasını talep etmeye devam edeceğiz.