Avukatlar AİHM önünde nöbette: ‘Türkiye’nin batıdan uzaklaşması herkesin derdi olmalı’

Son yıllarda baskıların arttığı alanlardan biri de hukuk…

Açlık grevinde ölen avukatlardan onlarca yıl ceza alan avukatlara, savunma yaparken salonlardan atılan avukatlardan sürgünlere gitmek durumunda olanlara kadar binlerce hukukçu çeşitli baskılara maruz kaldı.

Tüm bu adaletsizliklere şahit olan ve aynı zamanda çeşitli ihlallere maruz kalan Avrupa’daki bazı avukatlar, “Koşulsuz Adalet” şiarıyla harekete geçti. Avrupa’da yaşayan bazı Türkiyeli avukatlar tarafından oluşturulan Koşulsuz Adalet Hareketi, yargıdaki çeşitli hukuksuzluklara ve avukatların üzerindeki baskılara dikkat çekmek için bir süredir çeşitli etkinlikler yaparak gündeme geliyor.

Her hafta AİHM önünde nöbet tutan genç avukatlar, özellikle savunma üzerindeki baskılara karşı ve adil yargılanma hakkı için mücadele ediyorlar. Hareketin amaçlarından biri de Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukları AİHM ve Avrupa Konseyi gibi yerlere doğru bir şekilde anlatabilmek.

Koşulsuz Adalet Hareketi’nden avukat Enes Kabadayı ve avukat Betül Alpay ile amaçlarını ve avukatların yaşadığı sıkıntıları konuştuk.

Neden böyle bir oluşuma ihtiyaç duyduklarını aktaran Enes Kabadayı, genç yaşta hapis yatmış bir isim. Böyle bir oluşumu kurma fikri tutuklu olduğu günlerde doğdu. Harekete geçtikten sonra fikirlerin anlamlı hale geldiğini aktaran Kabadayı, “Hareket için bizi tetikleyen gelişme ise Erdoğan’ın 2020 yılı adli yıl açılışında sarf ettiği ‘Avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız’ demesinin hemen ardından adeta bu talimatı bekliyor gibi birçok ilde, her kesimden toplamda 115 avukata yapılan gözaltılar oldu. Bu gözaltılar bir anlamda bizim için işaret fişeği olsa da yapacağımız girişimde daha geniş çapta bir insan hakları aktivizmini gerçekleştirmeyi planladık. Nitekim şu anda da bu çizgide ilerliyoruz” diye anlatıyor.

Avukat Betül Alpay, her cuma günü AİHM önünde bir araya gelen avukatların yaptıkları etkinlikleri anlatırken şunları söylüyor:

“Beni buraya her cuma getiren şey, dün birilerinin babalarının maruz kaldığı, bugün de birilerinin yaşadığı şeylerin yarın kimsenin başına gelmemesi… Şu ana kadar bunu anlatan birçok etkinlik yaptık. Özellikle her hafta Türkiye’nin geçmişine kara leke olarak sürülen bir konunun ele alınmasına çalışıyoruz. Bir hafta Cemevlerinin ibadethane statüsünde sayılması ile ilgili AİHM kararının uygulanmadığına dikkat çekerken, bir hafta AİHM’nin Selahattin Demirtaş hakkındaki kararının uygulaması için eylem yapıyoruz. Yine bir hafta çıplak arama uygulamasının hukuksuzluğuna dikkat çekerken, başka bir hafta bizi ve dolaylı olarak tüm toplumu ilgilendiren Tehlikedeki Avukatlar Günü için cezaevlerinde tutulan veya hayatını kaybeden meslektaşlarımızdan bahsediyoruz.”

Avukat Kabadayı ise şöyle konuşuyor:

“Her ne kadar şu an pratikte bunu göremesek de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin altına imza attığı AİHS gereği kararlarının bağlayıcılığını kabul ettiği bir mahkeme. Buradan çıkan kararlar milyonları etkileyecek bir güce sahip. Dolayısıyla aktivizm ortaya koyacağımız yer olarak AİHM önünü belirledik. Burada hem AİHM önündeki dosyalara dair hem de verilen kararların icrası noktasında Avrupa Konseyinden taleplerimizi dile getiriyoruz. Her hafta farklı bir toplumsal kesime, olaya veya kişiye dokunan bir insan hakkı ihlalini gündeme taşımaya çalışıyoruz. 27 Kasım’da başladığımız nöbetlerde 9. Haftayı geride bıraktık. Bugüne kadar ‘Doğu illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında yaşanan hak ihlalleri, tutuklu gazeteciler, çıplak arama, Selahattin Demirtaş hakkında verilen ihlal kararının uygulanması, Alevilerin din ve vicdan özgürlüğü konusunda verilen fakat halen uygulanmayan karar ve son olarak da Türkiye’de avukatlıklara uygulanan baskıyı’ gündeme taşıyarak her hafta AİHM önünde ‘koşulsuz adalet’ talep ediyoruz. ”

Kabadayı, her hafta Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden insanların işini gücünü bırakıp bu nöbet için Strasbourg’a geldiğini ve AİHM önündeki nöbete katıldığını vurguluyor.

Türkiye’de adalet sistemini değerlendiren genç avukatlar, yargının bağımsız olmadığını belirtiyor.

Avukat Betül Alpay, “Bugün Türkiye’ye baktığımda dönem dönem her iki başrol değişse de neticede hep devlet eliyle çocuklarını yiyen bir hukuk düzeni görüyorum” derken Kabadayı ise şöyle devam ediyor:

“Yargı sistemi daha önceleri bir taraf olsa da bu pasif bir noktadaydı. Ama AKP iktidarı eski ve yeni ortaklarıyla yargıyı doğrudan operasyonel olarak kullanmaya başladı ve bu artık tuzun koktuğu aşamayı ifade ediyor. Siyasilerin ağzından çıkan cümleler emir telakki ediliyor. Vatandaşın en ufak bir eleştirisi iktidarın bu kadarına bile tahammül edememesi sonucunda bir anda vatan hainliği gerekçesi olabiliyor. Bu yüzden Türk yargısında özellikle siyasi dosyalarda artık iç hukukta bir çözüm yolu olma ihtimalini imkânsız görüyoruz. Özellikle imkânsız diyorum çünkü yargı erki bu konuda en ufak bir hayat belirtisi bile göstermiyor. Beyin ölümü gerçekleşen bir yargının fişinin çekilmesini bekliyoruz adeta. Biz teşbih yaparken bu noktaya geldiğimiz süreçte binlerce insan gerçekten öldü, bazıları da ölmekten beter edildi.”

Son günlerde güncel olan AİHM ile Türk yargısı arasındaki ilişkiyi de soruyorum.

Avukat Kabadayı, “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi raporuna göre Rusya’dan sonra uygulamadığı 184 kararla Türkiye ikinci sırada bulunuyor. Sadece bu sayı bile başlı başına ‘hukuk devleti’ anlamında Türkiye’nin ne durumda olduğunu gösteriyor. Nitekim bu sayının bir sonucu olarak Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2020 raporuna göre 128 ülke arasında Türkiye kendisine ancak 107. sırada yer bulabiliyor. Kısacası bizim düşüncemizden öte istatistikler her şeyi ortaya koyuyor. Fiilî duruma baktığımızda da sayıların yalan söylemeyeceği çok açık bir şekilde görünüyor” diye yanıtlıyor.

Alpay ise şunları belirtiyor:

“AİHM’in hak ihlali verdiği kararlarına Türkiye’nin uymadığı birçok örnek var. Biz de nöbetlerimizde aslında bunlardan iki tanesini çoktan dile getirdik. Türkiye’nin Avrupa ve batıdan bu denli pervasızca uzaklaşması aslında herkesin dert edinmesi gereken bir konu.” 

AİHM’in Türkiye’deki yargıya bakma konusunda pek çok sorunun olduğunu ifade eden Kabadayı, “Maalesef AİHM’in bakış açısının Türkiye konusunda doğru bir noktada olduğunu söyleyemeyeceğim. AİHM de kendi içerisinde bir ‘yargı politikası’ izliyor ve bu politika binlerce insanın çok ağır faturalar ödemesine sebep oldu, oluyor. Bu nedenle biz de bu bakış açısına tepki olarak her hafta onlara gerçeği apaçık bir şekilde haykırmaya çalışıyoruz. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse Avrupalılar mülteci sorunu, ticari anlaşmalar gibi Erdoğan’ın elindeki kozlardan dolayı birçok konuda net bir tavır ortaya koyamıyor. Mahkeme de bu bakış açısından hissesine düşeni alıyor. Ama bu tavırları sonucunda hukuk sistemi tamamen çökmüş bir Türkiye’nin kendileri için daha büyük bir felaket olacağı gerçeğini gözden kaçırıyorlar” diye anlatıyor.

AİHM yargısının Türkiye’de yaşanan hukuksuzluk ortamını âyan beyan gördüğüne inandığını ifade eden avukat Alpay ise şöyle konuşuyor:

“Fakat Türkiye hakkında çıkan özellikle siyasi davalarda yeterli ve kapsamlı bir karar verdiğine inanmıyorum. Arada bir çıkan güzel kararlar olsa da neticede Türkiye’nin de bu kararları uygulamaması konusunda somut bir adım atılamıyor. Zaten bu sebeple AİHM önüne gidip kendimizi orada birebir anlatmak hareketimizin ana eylem şekillerinden birisi. Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştıran, diktatör bir yapıya doğru sürüklüyor. Bu tür yönetimlerin kısa vadede hem rejim başındaki insanları hem de ülkenin her bir vatandaşını felakete sürüklediğine daha önce şahit olduk. Bizler ülkenin böyle bir karanlığa gömülmesini reddediyoruz.”

Avukatların üzerinde büyük bir baskı olduğunu ifade eden Kabadayı, “Şu an yüzlerce avukat yargılanıyor. Şöyle bir örnek vereyim; 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Gününde AİHM önünde tuttuğumuz 9. Nöbet için hazırlıklarımız Çarşamba günü bitmişti. Biz 450 avukata 2786 yıl ceza verildiğini not etmiştik. Hafta sonuna kadar geçen 2 günlük sürede dahi 2 avukata daha toplamda 14 yıl 11 ay ceza verildiğini öğrendik. Bunlar siyasal iktidarın yönlendirmesiyle hedef alınan avukat dosyaları. Bir icra dairesinde, bir hukuk mahkemesinde çok basit konularda dahi avukatlara yaşatılan problemleri de ele alsak konu çok daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor” diye anlatıyor. Bu dönemde baroların susmasına sitem ediyor.

Türkiye’de tutuklu bulunan 146 avukatın olduğunu hatırlatan avukat Betül Alpay konuşmasını şu şekilde bitiriyor:

“Şu an tutuklu bulunan 146 meslektaşımız başta olmak üzere, Türkiye’de baskı altında olan her bir avukat adına AİHM’in dikkatini çekmek istedik. Şu an AİHM önünde karar bekleyen avukat dosyaları var. Hukukun düzgün işleyebilmesinin yolu savunmanın üzerindeki baskının kaldırılması. Bunun için de AİHM’in avukat meslek grubundan bir kişinin kapsamlı olarak dosyasını ele almasını en kısa zamanda bekliyoruz. Avukatlar mesleklerini bugüne kadar hiçbir siyasi iktidarın baskısı altına girmeden yapmak için savaşıyorlar. Her ne kadar baroların bölünmesiyle iktidar mesleğin onuruna bir leke yapıştırsa da birçok meslektaşımızın bu türden bir bölünmeye karşı olduğu apaçık ortada. Hal böyleyken sonuna kadar biz avukatlar olarak direnecek ve halkın devlet karşısındaki tek barikatı olarak mesleğimizi icra etmeye devam edeceğiz.”

 Habere ulaşmak için tıklayınız