Koşulsuz Adalet Hareketi olarak bu hafta, azınlık problemleri ve yıllardır yaşanan Ermeniler üzerindeki hak ihlalleri üzerinde durduk.
- Türkiye yapısı itibari ile geniş bir etnik, dilsel ve dinsel çeşitliliğe sahiptir. Türkiye topraklarında yalnızca Türk, Kürtler değil, aynı zamanda çok sayıda Çerkez ve Ermeni gibi gruplarda yaşamaktadır. Ne var ki, bu çeşitliliğin korunması yerine, tarih boyunca milliyetçilik adına azınlıklara uygulanan sert ve bazen de şiddet içeren baskılar mevcuttur, bu uygulamalar mevcut rejim döneminde de artarak devam etmiştir.
- Azınlıklar Türk toplumu içerisinde dezavantajlı bir konumdadırlar. Yüzde 10’luk seçim barajı azınlık partilerinin meclise girmesini engellemektedir. Medya alanında, yıllar boyunca yasaklanmış olan azınlık dillerinde radyo ve televizyon yayınları bakımından ciddi kısıtlamalar söz konusudur. Azınlık dillerinin siyasal yaşamda ve kamu hizmetlerinde kullanılması halen yasaktır. Ders kitapları azınlıklar hakkındaki kalıp yargıları yeniden üretmektedir.
- Ayrımcılığa karşı etkili bir yasal mekanizma da bulunmamaktadır. Dolayısıyla azınlıklar, nesiller boyunca, siyasal katılım imkânları olmaksızın, kimi zaman okuma-yazma bilmeden ve ifade özgürlüğü haklarından mahrum şekilde yaşamaya mahkûm edilmişlerdir ve bunlar aleyhine başvurabilecekleri etkili bir yargı yolu da mevcut değildir.
- Azınlıklarla ilgili bir davada; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’nin azınlık vakıflarının mülkiyet haklarını ihlal ettiğine karar verdi. Fener Rum Erkek Lisesi Vakfının 1997 yılında yaptığı başvuruyu karara bağladı. Strasburg Mahkemesi, Türkiye’de Müslüman olmayan dini azınlıklara ait vakıfların mülk edinmeleriyle ilgili mevcut yasal düzenlemelerin kısıtlandığını savunan, bu durumun da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mülkiyet hakkı ve ayrımcılıkla ilgili maddelerine aykırı olduğunu öne süren vakfın mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
- Türkiye’de bu ayrımcılığın en büyük mağdurlarından biri Ermenilerdir. Türkiye’de pek çok azınlık da olduğu gibi Ermeniler için de, şiddet yaşamın bir parçasıdır ve bu durum her geçen zaman daha da ağırlaşmaktadır.
- Yıllarca süren ve rejimler tarafından da körüklenen olaylarda birçok hak ihlali oluşmuş hala da oluşmaktadır. Bu nefret söylemlerinin körüklediği simge olay bilindiği Üzere Hrant Dink cinayetidir. Aynı zamanda bir insan hakları savunucusu olan Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de silahlı saldırgan Ogün Samast tarafından genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos gazetesinin önünde öldürüldü. Önceden pek çok tehdit almış olan Dink olayı, Türkiye’de derin devlet ve milliyetçilik olgularını gündeme taşıdı.
- Dink davasında etkili bir soruşturma ve yargılama yapılmazken başvuru üzerine davayı karara bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi, Dink’in yaşam hakkını koruyamadığı ve öldürülmesiyle ilgili etkili bir soruşturma yürütmediği gerekçesiyle mahkûm etti. AİHM, Dink’in ailesinin farklı tarihlerde yaptıkları beş ayrı başvuruyu birleştirerek ele aldığı davada ortak bir karar verdi. Ailenin başvurusunda, Dink’in, “Türkiye’de yargılanıp mahkûm olmasıyla aşırı uçların hedefi haline getirildiği” de ifade edilmiştir.
- İnsan Hakları önünde, devletin ve toplumun, din, dil veya etnik kökenlerine bakmaksızın tüm grupları, azınlık ve eşit vatandaş olarak kabul etmemesi, en büyük engel olarak durmaktadır. Bu kabul bir kez gerçekleşti mi, eşitliğin sağlanması için ihtiyaç duyulan adımlar çok daha kolay bir şekilde atılabilir.
Koşulsuz Adalet Hareketi olarak, hiçbir grubun ayrımcılığa tabi tutulmaksızın devlet tarafından garanti alınmasını, yaşanan hak ihlallerini son bulmasını talep ediyoruz.